Üniversite Hastanelerinde Becayiş Krizi Derinleşiyor
Üniversite hastanelerinde görev yapan idari ve teknik personel için büyük umut olarak görülen becayiş (karşılıklı yer değiştirme) uygulaması, sahada giderek büyüyen bir krize dönüşmüş durumda. Kâğıt üzerinde personelin aile birliğini sağlayabilmesine, çalışma şartlarını iyileştirebilmesine imkân tanıyan sistem; uygulamada belirsizlik, keyfiyet ve güvensizlikle anılıyor.
Uzun süredir tayin hakkı bekleyen çalışanlar, “yer değiştirme imkânı doğacak” umuduyla becayiş başvurusu yaparken; ortaya çıkan sonuçlar, süreçte hangi kriterlerin esas alındığına dair en küçük bir açıklama bile içermiyor. Bu da binlerce üniversite hastanesi çalışanını, “kaderini bekleyen personel” konumuna itiyor.
Becayiş Umut Olacaktı, Belirsizliğe Döndü
Becayiş sistemi, ilk açıklandığında üniversite hastanelerinde ciddi bir beklenti oluşturdu. Farklı şehirlerde, farklı üniversitelerde görev yapan memurlar:
-
Aileleriyle aynı şehirde yaşamak,
-
Çocuklarının eğitimine göre şehir değiştirmek,
-
Yoğun iş yükünden uzaklaşıp nispeten daha uygun birimlere geçmek
için başvuru yaptı.
Ancak süreç ilerledikçe, çalışanların önüne konan tabloda şeffaflıktan eser olmadığı ortaya çıktı. Hangi başvurunun neden kabul edildiği, hangisinin niçin reddedildiği, kimin hangi kriterle öne geçtiği belli değil. Çalışanlar, “sanki bilgisayar değil, masa başındaki birkaç imza sahibi karar veriyor” diyerek tepki gösteriyor.
Kimin Neye Göre Eşleştirildiği Bilinmiyor
Üniversitelere gönderilen listelerde yalnızca “şu personel şu üniversiteye gidecek, şu kişi buraya gelecek” bilgisi yer alırken, personelin görmek istediği asıl şeyler yok:
-
Kaç başvuru yapıldığı,
-
Hangi kriterlerle sıralama yapıldığı,
-
Hizmet süresinin, yaşın, unvanın nasıl değerlendirildiği,
-
Öncelikli grupların kimler olduğu.
Bu şeffaflık eksikliği, doğal olarak “torpil mi var, kriter mi var?” sorusunu gündeme taşıyor. Özellikle yıllardır aynı üniversite hastanesinde çalışan, defalarca başvuru yapmasına rağmen hiç hareket edemeyen personel, kendini tamamen sistem dışında bırakılmış hissediyor.
Aile Birliği, Sağlık ve Engellilik Dosyaları Raflarda
Becayiş süreci, aslında en çok eş durumu, sağlık durumu ve engelli yakını olan personel için umut kaynağıydı. Fakat sahadan gelen geri bildirimler, bu hassas başlıkların yeterince dikkate alınmadığını gösteriyor.
-
Eşi başka şehirde kamu görevlisi olanlar,
-
Kendisinin kronik rahatsızlığı bulunanlar,
-
Engelli çocuğu veya bakmakla yükümlü olduğu engelli yakını olanlar,
başvurularının diğer dosyalar içinde kaybolduğunu, öncelik tanınmadığını ifade ediyor.
Bazı personel, yıllardır eşinden ayrı yaşadığını, çocuklarını yılda birkaç kez görebildiğini, buna rağmen “becayişte bile yer değişikliği şansı verilmediğini” dile getiriyor. Bu tablo, aile birliğinin korunmasının kağıt üzerinde kalmasına yol açıyor.
Aynı Şehirde Üniversite Değiştirmek Bile Sorun
İlginç ve tartışmalı noktalardan biri de, aynı il sınırları içinde üniversite değiştirme talepleri. Aynı şehirde birden fazla üniversite hastanesi bulunan yerlerde bile, çalışanlar becayişle kurum değiştirmekte zorlanıyor.
Örneğin; şehir merkezine uzak kampüste çalışan bir memur, şehir merkezindeki üniversite hastanesine geçmek istediğinde, “sistem buna imkân tanımıyor” cevabıyla karşılaşabiliyor. Çalışma koşullarında gerçek anlamda hiçbir şey değişmeden, yalnızca kurum kodu farklı diye bu talebin reddedilmesi, çalışanların gözünde mantıklı bir karşılık bulmuyor.
Bu durum, becayişin amacının “personelin yaşam koşullarını kolaylaştırmak” değil, sadece “kağıt üzerinde bir yer değiştirme hakkı tanımlamak” olduğuna dair düşünceleri güçlendiriyor.
Rektör Onayı Engeline Takılan Talepler
Bir başka tartışma konusu da rektör onayı. Personelin anlatımına göre, kimi üniversitelerde becayişe sıcak bakılırken, kimilerinde ise yöneticilerin imzası en büyük engel haline geliyor.
Bazı çalışanlar, “karşılıklı anlaşma sağlanmış, her iki kurumda da personel sıkıntısı yok, ama rektör istemediği için işlem yapılmıyor” diyerek tepkisini dile getiriyor. Bu durum, objektif kriterlerden çok, kişisel bakış açılarının ve yerel yönetim tercihlerinin belirleyici olduğu algısını güçlendiriyor.
Becayiş Yetmiyor, Gerçek Bir Tayin Sistemi İhtiyacı Var
Üniversite hastanelerinde çalışan binlerce memur, sadece becayişe bağlı bir sistemin sorunları çözmediği konusunda hemfikir. Çünkü becayiş:
-
Mutlaka karşılıklı eş unvanlı bir personel bulunmasını gerektiriyor,
-
Uygun eşleşme yoksa, personelin yer değiştirme şansı sıfıra düşüyor,
-
Tüm hayat planını “karşına biri çıkar mı, çıkmaz mı?” belirsizliğine bağlıyor.
Bu nedenle pek çok çalışan, becayişin yanında doğrudan tayin hakkı tanınmasını, belirli hizmet süresini dolduran personelin belli şartlarla başka bir üniversiteye geçebilmesini talep ediyor. “Yıllarımı verdim ama bir adım bile kıpırdayamıyorum” diyen memur sayısı hiç az değil.
Çalışanların Öne Çıkan Talepleri
Üniversite hastanelerinde becayiş belirsizliğinin giderilmesi için sahadan yükselen başlıca talepler şöyle özetlenebilir:
-
Şeffaflık:
-
Başvuruların hangi kriterlerle değerlendirildiğinin açıkça ilan edilmesi,
-
Her başvurunun hangi nedenle kabul/ret edildiğinin sistemde görülmesi.
-
-
Objektif kriterler:
-
Hizmet süresi, unvan, yaş, eğitim durumu gibi ölçütlerin yazılı hale getirilmesi,
-
Eş, sağlık, engelli yakını ve deprem mağduriyeti gibi özel durumlara net öncelik tanınması.
-
-
Merkezi ve denetlenebilir sistem:
-
Sürecin kişisel inisiyatiflerden arındırılması,
-
Üniversite bazlı keyfi uygulamaların önüne geçilmesi.
-
-
Rektör onayının sınırlandırılması:
-
Becayişin tek bir kişi veya makamın sübjektif kararına bağlı olmaması,
-
Belirlenen objektif şartları sağlayanların, keyfi gerekçelerle bekletilmemesi.
-
-
Tayin hakkının gündeme alınması:
-
Becayişin yanında, belirli süreyi dolduran personele kademe kademe tayin imkânı tanınması.
-
Sonuç: Belirsizlik Yorgunluğu Artıyor
Üniversite hastaneleri, hem sağlık hizmetinin hem de akademik hayatın yükünü taşıyan kurumlar. Bu ağır yükün görünmeyen omurgasını ise çoğu zaman idari ve teknik personel oluşturuyor.
Becayiş sürecindeki belirsizlik, yalnızca personelin psikolojisini değil, iş verimini ve hizmet kalitesini de olumsuz etkiliyor. Ailesinden uzakta, hangi yıl, hangi dönem, hangi kritere göre yer değiştirebileceğini bilmeyen çalışan; hem işine hem kurumuna aidiyet duygusunu kaybediyor.
Üniversite hastanelerinde gerçekten sürdürülebilir, adil ve insan odaklı bir yapı için; becayişin kağıt üzerinde bir hak olarak değil, şeffaf ve uygulanabilir bir mekanizma olarak yeniden ele alınması gerekiyor. Aksi halde, sistemdeki belirsizlik yorgunluğu her geçen gün biraz daha derinleşecek gibi görünüyor.




